3/ÂLİ İMRÂN-166: Ve iki topluluğun karşılaştığı o gün, size isabet eden şey (musibet) ancak Allah'ın izniyleydi ve mü'minleri bilmesi (belirlenmesi) içindi.
3/ÂLİ İMRÂN-167: Ve (bu) nifak çıkaranları bilmesi (münafık olanların belirlenmesi) içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunun (müdafaa edin)." denildiği zaman, "Biz harp (etmeyi) bilseydik, elbette size tâbî olurduk (sizinle gelirdik)." dediler. İzin günü onlar, îmândan çok küfre yakındırlar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Ve Allah, onların gizledikleri şeyi çok iyi bilir.
3/ÂLİ İMRÂN-168: Onlar (münafıklar), kendileri oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden savın."
3/ÂLİ İMRÂN-169: Ve Allah’ın yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Hayır, (onlar) hayydırlar (canlıdırlar), Rab'lerinin
katında rızıklandırılırlar.
3/ÂLİ İMRÂN-170: Allah'ın onlara kendi fazlından verdiği şeyle ferahlarlar. Ve arkalarından henüz kendilerine katılmayan (henüz şehit olmayan) kimselere, "onlara bir korku olmayacağını ve onların mahzun olmayacaklarını" müjdelemek isterler.
3/ÂLİ İMRÂN-171: Onlar, Allah'tan olan ni'meti, fazlı ve "Allah'ın mü'minlerin mükâfatını zayi etmeyeceğini" müjdelemek isterler.
3/ÂLİ İMRÂN-172: Onlar (o mü'minler) ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve Resûl'ün davetine icabet ettiler. Onlardan ahsen olanlar (Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyenler) ve (azîm) takvaya ulaşanlar için "Azîm Ecir (en büyük mükafat)" vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-173: O (ahsen) kimseler ki, insanlar onlara: "Muhakkak ki, insanlar, sizin için (size saldırmak için) toplandılar. Artık onlardan korkun." dedikleri zaman, (bu söz), onların îmânını artırdı. Ve "Allah bize kâfîdir ve O, ne güzel vekildir." dediler.