39/ZUMER-22: Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
39/ZUMER-23: Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
39/ZUMER-24: O halde kıyâmet günü, onun vechini (fizik vücudunu) kötü azaptan kim koruyabilir? Ve zalimlere: "Kazanmış olduğunuz şeyi (günahlarınızın cezasını) tadın!" denir.
39/ZUMER-25: Onlardan öncekiler (de) yalanladı da böylece azap onlara farkında olmadıkları bir yerden geldi.
39/ZUMER-26: Böylece Allah, onlara dünya hayatında zilleti (horlanma ve aşağılanmayı) tattırdı. Ve ahiret azabı elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsaydılar.
39/ZUMER-27: Ve andolsun ki, bu Kur’ân’da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Umulur ki, böylece onlar tezekkür ederler.
39/ZUMER-28: (Bu), çelişkisi (eğriliği, kusuru) olmayan Arapça Kur’ân’dır. Umulur ki onlar, böylece takva sahibi olurlar.
39/ZUMER-29: Allah, şu meseleyi örnek verdi. Aralarında anlaşamayan birkaç ortağa (birden) bağlı kişi ile tek bir adama teslim olan kişinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’a mahsustur. Ama onların çoğu bilmezler.
39/ZUMER-30: Muhakkak ki sen de meyyitsin (ölümlüsün). Ve muhakkak ki onlar da meyyit (ölümlüler).
39/ZUMER-31: Sonra muhakkak ki siz, kıyâmet günü Rabbinizin huzurunda davalı ve davacı olacaksınız.